SanatSepet Ajanda: Bu hafta, üç büyük şehirde hangi sanat etkinlikleri var?

Posted by

T24 Kültür Sanat

Türkiye’nin sanatla dolup taşan şehirlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan tiyatro, sergi, atölye gibi etkinlikleri derleyen SanatSepet Ajanda, bu hafta beşinci sayısıyla sizlerle. Bu haftanın ajandasında birbirinden farklı sergiler ve ödüllü tiyatro oyunları yer alıyor.

Her hafta cuma günü yayımlanan SanatSepet ajandada bu hafta 26 Ekim- 1 Kasım tarihlerindeki etkinliklerine yer veriliyor.

İşte İstanbul, Ankara ve İzmir’de sizler için derlediğimiz kültür sanat etkinlikleri:

İstanbul’da bu hafta:

-Casa Botter: Komet


İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bünyesindeki İBB Miras’ın restorasyon ve yeniden işlevlendirme çalışmaları sonucu Beyoğlu hafızasının simge yapılarıyla birlikte İstiklal Caddesi’nde kültür sanatın yeniden canlanmasında önemli bir rol üstlenenCasa Botter, “Botter Sergileri” serisinin üçüncüsünü “Solo Botter: Komet” başlığıyla sanatseverlerle buluşturuyor. Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun, asistan küratörlüğünü ise İrem Büşra Coşkun’un üstlendiği sergi, 2022 yılında aramızdan ayrılan sanatçının 1960’lı yılların sonundan başlayarak erken dönem örneklerinden “alto modern” adını verdiği beyaz fonlu kavramsal minimalist resimlerine uzanan özel bir seçki sunuyor. 

1970 sonrası şekillenen eleştirel-politik figür resmi anlayışının en önemli temsilcilerinden biri olan Komet, gerçek ile düşgücünü, ciddiyet ile kuralsızlığı, melankoli ile absürtlüğü, gizem ile şiirsel bir evreni iç içe ören sıradışı bir ressam. Resim sanatını edebiyat, şiir ve felsefeyle yakınlaştıran, sadece tuvalde değil çağdaş sanatın video, enstalasyon ve performans gibi farklı ifade alanlarında modern yaşamın kural ve kalıplarını eleştiren, döneminin yerleşik sanatçı tanımını kırmaya çalışan disiplinlerarası bir kişilik… Erken tarihli resimlerinde, göç ve birey-iktidar ilişkilerini hatırlatan kalabalık figür gruplarını resimleyen sanatçı, “Komet resmi” denilince ilk akla gelen kendine özgü düş imgeleriyle yüklü resim atmosferini de yine bu yıllarda oluşturur.

1971 yılında devlet bursuyla gittiği Paris’te tüm yaşamı boyunca seveceği ve tekrar tekrar başvuracağı bir kaynak olarak gördüğü, erken dönem İtalyan Rönesans ressamlarını keşfeder. Resimlerindeki figürler belirsiz bir olay örgüsü içerisinde masal ya da efsanelerdeki kahramanlar gibi hem herhangi bir insanı hem de hiç kimseyi temsil etmektedir. Bürokrat tipli erkekler, modern görünümlü kadınlar, birbirinden sevimli canlılar bazen bir orman peyzajının önünde bazen de medeniyetten uzak ıssız bir doğa kesitinin içerisinde varolur. Zaman durmuş, geçmiş ve gelecek sanki aynı kompozisyon ve olay örgüsü içerisinde akmaya başlamıştır.

-Dirimart Dolapdere: Contact | Peter Zimmermann


Dirimart, Peter Zimmermann’ın görme, dokunma ve dijital soyutlama estetiği arasındaki ilişkiyi keşfe çıkan galerideki altıncı kişisel sergisini duyurmaktan mutluluk duyar. Contact başlıklı sergi, sanatçının dijital şablonları grafik algoritmalarla değiştirerek ve ortaya çıkan görüntüyü tuvale aktararak ürettiği dijital tabanlı yağlıboya resimlerinden oluşuyor.

Geleneksel resim sanatını Modernizm ve Colour Field hareketiyle ilişki içerisinde yeniden yorumlayan Peter Zimmermann, resim pratiğinde fiziksel olarak ya da tarayarak biriktirdiği fotoğraflar, film kareleri ve diyagramlar gibi buluntu görselleri bir araya getirir. Grafik algoritmalarla yapısöküme uğratarak tanınmaz hâle getirdiği bu imgeleri tuval üzerine epoksi ile aktarır. “Benim için görünen yüzeyin arkasındaki her dijital görüntü bir metindir,” diyen Zimmermann, görsel iletişim çağında devamlı maruz kaldığımız görselleri dönüştürürken, geleneksel resim sanatını temsil üzerinden yeniden yorumlar. 2014 yılından beri parmaklarıyla yaptığı yağlıboya serilerindeyse, maruz kaldığımız görsellerle olan iletişimimizde dokunma ve görme duyusu arasındaki bağlantıyı gün yüzüne çıkarır.

-Meşher: Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı


Meşher, Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı başlıklı sergide yaklaşık 1850’lerden 1950’lere kadar Türkiye topraklarında yaşamış ve çalışmış sanatçı kadınların yapıtlarından oluşan bir seçkiye yer veriyor. Çiğdem Simavi hamiliğinde gerçekleşen serginin küratörlüğünü ise Deniz Artun üstleniyor. İsmini Şükran Aziz’in sergideki bir eserinden alan sergi, çoğunluğu “ben”leşememiş ve dolayısıyla sanat tarihi tarafından kaydedilmemiş kadın sanatçıları tek tek fark etmenin yanı sıra, kolektif bir “biz”in oluşabilme koşullarını araştırıyor.

Sergide Eren Eyüboğlu’ndan Hale Asaf’a, Bilge Friedlaender’den Yıldız Moran’a, Harika Lifij’den Maryam Şahinyan’a 117 sanatçıdan 232 eser yer alıyor.

-Sanat,Aşk ve Varoluş Krizi | Fırat İtmeç


Fırat İtmeç, geçmişte yapmış olduğu sergilerinin devamı niteliğinde “Sanat, Aşk ve Varoluş Krizleri” başlığını taşıyan solo sergisinde otobiyografik bir deneyim sunarak, en mahreminde izleyiciyi ağırlar.

İtmeç’in çeşitli personaları ile karşılaştığımız sergi, bir çift gözün dikizlediği bir eşikte başlar. Sanatçının atölyesine bakan bu gözler ile sanatçı, varoluşunu mahremiyetinin sınırlarının çizilmememesi şeklinde yansıtır.

-Tomris


Tomris Uyar’ın yapıtlarından esinlenerek yazılan tek kişilik ve tek perdelik oyun Tomris; kadın-erkek ilişkilerini şiirsel bir kara komedi içinde ele alan etkileyici bir tiyatro eseri. Hikaye, bir akıl hastanesi odasında, kendini Tomris Uyar zanneden bir okurun duygu ve düşüncelerine odaklanıyor.

-39 Buçuk Basamak


Başta James Bond olmak üzere bir çok ikonik polisiyeye ilham kaynağı olan John Buchan’ın “39 Basamak” romanı, Alfred Hitchcock tarafından beyazperdeye taşındığından beri defaatle sinema filmlerine, radyo ve tiyatro oyunlarına uyarlanmıştı.
“39 Buçuk Basamak” ise bu sefer eserin yaratıcısı John Buchan’ı oyunun baş kahramanı haline getiriyor.
Ve yazarın “Yeşil Kaftan” adlı devam romanının Türkiye’de geçiyor olmasını kendine emsal alarak, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde cerayan eden, şark ile garbın tokalaştığı İstanbul’dan
Anadolu’ya uzanan, hayretliklere mahsus bir tarihi kurmacaya dönüşüyor.

Işık ve gölge oyunlarının yanı sıra dekoru ve özgün müzikleriyle öne çıkan oyunun olay örgüsü, karakter geçişleri ve yüksek temposu da dikkati çekiyor. John Buchan’ın “39 Basamak” adlı romanından ilham alan, Oğuz Utku Güneş’in yazıp yönettiği eser, yeni romanını kaleme almak üzere Pera Palas Oteli’ne yerleşen Buchan’ın başından geçenleri konu alıyor. Ayrıca oyun bu oyun ile yönetmen Oğuz Utku Güneş Afife Jale Ödülleri’nde “en iyi yönetmen” ödülünü kazanmıştı.

-Hamlet


Yaşam ve ölüm arasında, iktidar ve intikam arasında, düşüncesi ile eylemi arasında insanın tüm zamanlara özgü çelişkilerini sahneye taşıyan, tiyatro tarihinin en ünlü eseri Hamlet, Engin Alkan’ın rejisinde çağdaş bir okumayla şimdiki zamandan bakılan çarpıcı bir hatırlamaya dönüşüyor. Shakespeare’in ünlü oyunu Hamlet, 30 Ekim-2 Kasım tarihleri arasında Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde seyircisiyle buluşacak.

Ankara’da bu hafta:

-Çizginin Hikayesi | Murat Özdoğru


Murat Özdoğru’nun sanatı, kişisel travmalarını aşma sürecinde geliştirdiği ritüellerin etkisiyle şekillenmiştir. Sanatçı, çizgiyi bir metafor olarak kullanarak geçmişiyle yüzleşir ve bilinçaltında saklı kalan figürleri ortaya çıkarır. Bu çizgisel yaklaşım, onun resimlerinin temelini oluşturur ve hem gerçekliği hem de mitolojik öğeleri bir araya getirir.

Özdoğru’nun eserleri, mitolojik figürlerin modern bir yorumunu sunar ve doğa, insan ruhu ve bilinçaltı arasındaki bağlantıları sorgular. Çizgilerle inşa ettiği dünyada, hem kişisel hem de toplumsal mitlere atıfta bulunarak izleyiciyi kendi içsel yolculuğuna davet eder.

Murat Özdoğru resminin çıkış noktası geçmişiyle yüzleşmesinde yatar. Hassas bir çocukluk ardından, travmalarından kurtulmak için geliştirdiği ritüeller bir yaşam biçimine dönüşür. Özel durumundan dolayı doğada tekrar eden her şeyi saymakta ve hayatını  buna göre biçimlendirmektedir. Çizgileri sayarak keşfettiği  ifade biçimi, resim anlayışın temelini oluşturmuştur.

Yaşamındaki sembol ve simgeleri metafora dönüştüren Murat Özdoğru her şeyi sayarak totemleştirir. Çizgi çizmenin sonsuz ve sınır tanımayan bir totem olduğunu keşfetmesinin ardından, çizgiyi öncelikle geçmişiyle yüzleştiği işlevsel bir araca dönüştürür. Çocukluğunda kulağına fısıldanan bir varlıktan yola çıkarak başka varlıkları ve bunların perilerini de ekleyerek  yüzleşmeye başlar. Bilinçaltındaki ve aynı zamanda anlatılarak gerçekliğe dönüşen bu varlıklardan kurtulmanın tek yolunu bunları derinlerden yüzeye çıkarmakta bulur. Sanatçı kendi hikayesinden  mit’ler yaratır ve aynı zamanda hem yazıp, hem de resmedip bir hikaye ortaya koyar. Çizgi çizmenin  tedavisine ek olarak ayrı bir tedavi keşfeder.

-Spinoza | Meltem Akkaya

Sanatçı Meltem Akkaya eserlerinde; mekan ve insan ilişkisinin gizemli bilgisini keşfetmeyi sunuyor. İlk serilerinde İstanbul imgelerinden yola çıkan Akkaya; İstanbul algısını düşünsel ve duygunun bir yansıması olan rengin anlatım dili ile yeniden kurgulamayı amaçlamıştır. Sanatçı, teknik anlamda karışık teknik ile çözümlenen yüzey, baskı resmin yeni olanakları çerçevesinde deneysel ve araştırmacı bir tavır ile şekillendirir. Sanatçının çalışmalarında özellikle geleneksel bir özgün baskı malzemesi olan linol’ün yüzey ve arka planlarında kullanıldığı görülmektedir. Sanatçının kompozisyon kurguları ise deneyimsel ve zaman zaman analitik kurgulara ters köşe yaparak rastlantısal renk ve biçimleri oluşturup yeni bir algı pratiği ve şiirsellik oluşturur. 

Meltem Akkaya, farklı tekniklerle eserleri üzerinde farklı imgeler arasında harmoni sağlayarak sanatseverlerin gözlerini “Spinoza” sergisiyle büyülemeye devam ediyor. Ödüllü sanatçının eserleri 25 Ekim’den itibaren Galeri Soyut’un Çankaya binasının B Salonunda ziyaretçiler ile buluşacak. Akkaya’nın karışık teknik ile yapılan eserlerinden oluşan bu sergi ziyaretçilerini büyülemeye hazırlanıyor.

-Uzakta evde


Anadolu’nun zengin yerel kültürel ve tarihi mirasının önemli sembollerinden biri olan ana tanrıça figürleri, Olgu Sümengen Berker’in eserlerinin esin kaynağını oluşturur. Zamanla, bu heykeller ana tanrıça esininden hiç uzaklaşmadan, kadın bedeninin çağdaş ve bireysel bir yorumuna dönüşmüştür. Geçmişte kadın ve cinsiyet eşitliği gibi sosyal temaları ele alan sanatçı, güncel eserlerinde kişisel bakış açılarını ve yorumlarını daha fazla ön plana çıkarmaktadır. Başka bir ülkede yaşamanın getirdiği ev, yurt, aidiyet, değişen sosyal ve fiziksel çevre gibi kavramların yeniden anlamlandırılması süreci, eserlerinde daha bireysel ifadelerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu süreç, sanatçının görsel kayıtlarını figürlerinin yüzeylerine ve bereket ile kadın temasına atıfta bulunan yumurta veya oval biçimli formlara yansıtarak kendini göstermiştir.

Günlük yürüyüşleri sırasında çektiği doğa ve yakın çevre fotoğrafları, seyahat rotalarının haritaları ve bazen karalanan kısa metinler, sorguladığı bu kavramlara dair biriktirdiği görsel kayıtlar niteliğindedir.

Sanatçı, porselen ve yüksek derecede pişen çamurlar kullanarak ürettiği heykellerin ve formların yüzeyine çeşitli baskı ve transfer dekorasyon tekniklerini uygulamaktadır. Farklı teknikler bir arada, hatta katmanlar halinde kullanılmaktadır. Figürler ve formlar, bu katmanlı ve detaylı yüzeye ulaşmak için birkaç kez pişirilir; her pişirim, sırlar ve altın lüsterler gibi katmanları eklerken, astarlar, dekaller ve transfer baskılar da yüzey katmanlarının zenginleşmesine olanak tanır.

Eserlerin düşünsel temelini oluşturan tarih, kültürel miras, kadın, bereket, aidiyet, mesafe, uzaklık, yakınlık, yabancılık ve evde hissetme gibi birçok kavramın katmanlı yapısı, heykellerin görsel ifadesine bu teknik uygulamalar aracılığıyla yansımaktadır.

Bu nedenle, figürler ve oval formlar, sanatçının düşünsel ve imgesel notlarını aktardığı bir günlüğün her bir sayfasını oluşturur gibidir.

Uzakta Evde sergisi, yalnızca estetik bir deneyim sunmakla kalmaz, aynı zamanda izleyiciyi kendi içsel yolculuğuna davet eder. Sanatçı, bu heykeller aracılığıyla izleyicinin kendi kimliği, aidiyeti ve yer-yurt duygusunu sorgulamasına olanak tanır.

-Şoför Nebahat


Çok sevilen ödüllü oyun Şoför Nebahat, ikinci sezonunda seyircisiyle buluşuyor. Şoför Nebahat; hayata tutunmaya çalışan herkesin hikâyesi; bir varoluş destanı. Hikâyenin geçtiği taksi durağı, gerçek hayatın bir minyatürü. Burada herkese yer var; hatta yer almak istemeyenleri, varoluş mücadelesine girişmeyenleri bile içine alıyor Şoför Nebahat’in dünyası. Burada doğru ve yanlış, anlam ve anlamsızlık, güzel ve çirkin birbirine karışıyor. İyi ve kötü kesişerek; buluştukları noktada ayırt edilemez oluyor. Şoför Nebahat oyununda; Nebahat’i taksi durağından dışlayanların, hayattaki dışlanışlarını ve Nebahat’in varoluşunu reddedenlerin, nasıl var olamadığını izliyoruz. Spinoza’nın söylediği gibi ‘Bir taşın bile Conatus’u vardır’. 

Şoför Nebahat, komediyle trajedinin kesişme noktasına götürüyor sizi. Olup biteni anlamayacak; bütün her şeyi hissedeceksiniz. Salondan anlamlarla değil; hislerle ayrılacaksınız. Bu bir varoluş destanı; bu senin hikayen.

-Çıkın Evimden


Usta yazarlardan Aziz Nesin’in Toros Canavarı romanından esinlenerek yazılan bu oyun günümüzde de olan kiracı ev sahibi çatışmalarını bütün çıplaklığı ile ortaya seriyor. Bir Yeşilçam filmi edasında olan esere mizahi bir dil eşlik ediyor. Edebiyat içerisinde mizahi dili ve yergileri ile öne çıkan Aziz Nesin’in oyunu 26 Ekim tarihinde Panora Actor Studio’da olacak.

İzmir’de bu hafta:

-Layers/Katmanlar


EPIC Layers sergisi BonVivant İzmir’de sanatseverlerle buluşuyor. Geo Art türünde eserleri içeren sergi ziyaretçilerini Çetin Erokay’ın renkli dünyasını ziyaret etmeye çağırıyor. 15 Eylül’de ziyarete açılan sergi 2 Kasım Cumartesi gününe kadar açık kalacak. Farklı eserleriyle öne çıkan sanatçıyı ve dünyasını ziyaret etmek isteyen sanatseverler için bu hafta son fırsat.

-Biz, Siz, Onlar

Ümit Yiğit’in yerel ve öznelden hareket eden mizah ve metaforlarla örüntülediği tabloları ilk bakış beğenimizi yakalayan bir cazibeye sahip. Canlı ve hareketli kurgular özgün “humor” duygusuyla ahenkli, bu da estetik hazza hoş bir dokunuşla daha sonrasına taşıyor izleyenleri; yani görünenin ötesine… Yaşamın ta yüreğinden gelen bu uç, dağınık, çılgın, çapaklı ama derin görsel şölen/karnavalda tabloların önünden ayrıldığınızda bile etkileri sizi bırakmıyor.

-Karaçay Dayanışması


Hatay’da çalışmalarını yürüten Kolektif Koordinasyon Derneği ve BAYETAV iş birliğiyle düzenlenen “Karaçay Dayanışması” sergisi Karaçay Topluluk Merkezi’nin konteyner yerleşkesinde çocukların ve gençlerin ürettiği fotoğraf, film, resim ve heykellerden oluşuyor. 2024’ün yaz aylarında Karaçay Topluluk Merkezi’nde resim, heykel, fotoğraf ve sinema atölyelerine katılan yüz elliden fazla çocuk ve genç sergide yer alan eserleri atölye yürütücülerinin desteğiyle üretti. Topluluk Merkezi’nde çocuklarla yürütülen sanatsal etkinliklerde, çocukların afet esnasında ve sonrasında yaşadıkları travmayı sağaltmaya yönelik bir yaklaşım her zaman ana ilke oldu. “Karaçay Dayanışması” sergisi çocukların iyilik halini gözetirken, Samandağ’ın çok kültürlü yapısını ve dayanışma ruhunu yansıtmayı amaçlıyor. Çocukların ürettiği eserler, onların yaşadığı süreci ve umutlarını sanatsal bir dille anlatırken, izleyicilere depremin etkilerini ve toparlanma sürecini görme fırsatı sunuyor; aynı zamanda sivil dayanışma çabalarını ve bu çabaların güçlendirici etkilerini görünür kılmayı hedefliyor. Çocukların sanat yoluyla ifade ettikleri bu eserlerin toplumun geleceğine dair umut ışığı olacağına inanıyoruz.

-Kürk Mantolu Madonna


İstanbul Tiyatro Topluluğu  repertuarında uyarlamasını 2 yıllık bir çalışma ile yapıp, ülkemizin saygın yazarlarından Sabahattin Ali’nin önemli eserlerinden Kürk Mantolu Madonnanın derin dramatik yapısını sahneye tasarlayarak 5. Sezon da  seyirciyle buluşmasını sağlıyor..Bazen hayatın içinde gözümüzün önünde ki insanlara olan önyargılarımız bize onları gerçekten tanımaya fırsat vermeyebilir, göremediğimiz ya da yanlış baktığımız fikirler yaratabiliriz, yazar da romanında bizlere insanların aslında birbirlerine besledikleri önyargının aslında birer zaaf olduğunu ıspatlarcasına  yüzümüze vuruyor..Ve dizelerinde ” İlk defa aldığımız bir peynirin cinsi hakkında yorum yapmaya çekinirken, yeni tanıdığımız bir insan hakkında neden bu kadar kolayca hüküm verebiliyoruz..diye sorar ve ” Muhakkak bütün insanların birer ruhu vardı,ama bir çoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile duymadan meydana çıkabiliyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, ruhumuzla yaşamaya başlıyorduk ”..Ya siz ruhunuzun bir benzerini buldunuz mu?

-Canfeda Çıkmazı

İki aşığın sıradışı ilişkileri üzerinden Getto’nun sokaklarında bizi dolaştıran Falcı Bacı, sizi tekinsiz olduğu kadar şaşırtıcı bir dünyanın içine çekiyor. Yıldızlar çatılara dökülüyor, dolunay gözlerini kapatıyor minareden yükselen dumanlara… Aşk yeni bir yol buluyor kendine kanatlanıp uçmak için…. Bambaşka bir hayata kapatılıyor fallar. Meto, İnstagram Kızı, Falcı Bacı Sekizde Sahne’de sizi bekliyor. 

-Bağzı Şeyler

Oyun, yıkıcı bir deprem sonrası karakterimizin babasından geriye kalan son parça olan bir tablo etrafında şekillenen bir hikayeyi anlatıyor. Annesinin babası ile alakalı hiçbir şeye izin vermemesi ve tablo ile ne yapacağını bilememesine odaklanıyor. Ana karakterimiz Denizin başından geçenleri kara komik bir dilde aktaran oyuna İzmir’in köklü gruplarından Başıbozuk eşlik ediyor. “Bağzı Şeyler” 1 Kasım Cuma günü Ferhan Şensoy Sahnesi’nde olacak.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir